Metin SÖNMEZ


KENDİNİ AĞA VE PAŞA ZANNEDENLER

Koltuğa yapışmak, Türkçede böyle bir deyim vardır, bilirsiniz.


Koltuğa yapışmak, Türkçede böyle bir deyim vardır, bilirsiniz.

Bu iki kelimeyle verilen mesajı, dünyanın cümlesini yan yana koysanız de elde edemezsiniz.

E şimdi nereden çıktı bu koltuğa yapışanlar faslı diyenleriniz çıkacaktır. Özellikle kamusal alanda bir makam-mevki ve konum elde edenler, unvanının arkasına saklanarak ömür boyu yol alacağı hissine kapılıyor.

Bir de bu kişilikler hem kifayetsiz, hem de muhteris ise o zaman yandı gülüm keten helva durumları orta yere dökülüveriyor.

Zira bu tipler ne çalışmayı, ne de yetkisi altındakileri çalıştırabilmeyi beceremiyor. Hâl böyle olunca yaptıkları en iyi şeye başvuruyorlar. Geçer akçe yalakalık ile koltuk koruma derdi başlıyor. Sonra bekle ki, hizmet alabilesin.

Hani o sıklıkla kullanılan bürokrasi, kırtasiyecilik denilen menem şeyler var ya, işte onların arkasına sığınarak, gücün karşısında ram olarak yol alanlar günü kurtardıkları hissiyle hareket ederken, bir gün mumun alevi sönüyor, koltuk gidiyor, her şey bitiyor; ne selam alan kalıyor, ne selam veren…

Siyasette de, bürokraside de bu modellerden karşımızda arz-ı endam edenlerin sayısı hiç azımsanacak gibi değil. Koltuk ve güç elindeyken kendince ağa ve paşa olanlar her şey bittiğinde, yani sade vatandaşa dönüştüğünde hiç ummadığı bir yalnızlıkla bedel ödüyor.

İşte bizim tam olarak anlatmaya çalıştığımız mevzu da bu; koltuklara liyakatli isimler oturursa, görev bittiğinde de aynı saygınlığı görür. Aksi halde toz bezi kadar değeriniz olmaz.

Onun için diyoruz ki;

İlle de liyakat, ille de liyakat!