Metin SÖNMEZ


GERİYE DÖNEN ADAM!

  Kaç zamandır bu şiiri sizlerle paylaşmak istemiştim, ama olmamıştı...


Kaç zamandır bu şiiri sizlerle paylaşmak istemiştim, ama olmamıştı...

Dün tam yeridir diye düşündüm. Aslında küçük bir öykü bu ve zamanı, mekânı da belli...

Niyelere, niçinlere kendi içinde çok net cevap veren bir şiir işte...

Yani adamların hakikaten adam olduğu günler... İnsanların insanlığı ile değerlendirildiği, maddenin beş para etmediği dönemin ta kendisi...

Ramazan ayının ilk günü, şiir tadında başlasın.

1980 darbe dönemi öncesi ve sonrasındır anlatılanlar ve çekilen acılar.

İbrahim Sadri’nin çok gündeme gelmemiş “Geriye Dönen Adam” dizelerinde bakın o günleri nasıl  ifade ediyor:

Yağmur yağıyordu...

Benim saçalarımda kırağılar vardı, Onun omuzuna konmuş bir gül.

Kapıyı açtım

Elinde eski bir bavul

Yüzünde daha eski bir hikaye

Geldim dedi, geldim işte.

Sana kendimi getirdim

Belki unutmuşsundur

Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim

Birkaç gömlek bir pijama altı

Tuttuğum notları

Serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı

Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi

Gökyüzüne verdiğim dualarımı

Çakmağımı sigaramı tabakamı

Ve kitaplarımı getirdim

Döndüm dedi, döndüm işte.

İçeri girdi, aksıyordu ayağı

Oysa; nasıl da akardı bayrak gibi önümüzde

Nasıl da oynardı saçları rüzgârı bulanda

Bir ceylan gibi nasıl da koşardı

“Ayağın”, dedim...

İçeride”, dedi

“Bir bakır tas bıraktım

Bir kehribar tesbih

Birkaç kitap

Bir kaç iyi arkadaş

Tüketilmiş bir ceza

Ve bir ayak

Güldü sonra

Dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı

Ben içeride bıraktım,

Kurban olsun ikimizinki de, memlekete.

Oturduk

Uzun uzun baktık birbirimize

Onüçyıl sonra yeniden karşı karşıya

Bir deli gençliği

Birlikte düşürmüştük yollara

Bir yüreğimiz vardı, onu koymuştuk ortaya

Ben başımı onun omzuna yaslardım

O tale'al bedrü okurdu kulağıma

Ben bazı geceler oturup ağlardım

O dua ederdi hepimizin adına

Bir sonbahar akşamı ayrılmıştık

Caddelerde arabalar akıyordu

Yağmur yağıyordu

Babalar ekmekleri saklamış ceketlerinin altına

Korkuyla evlerine koşuyordu

Düdükler ötüyordu, sirenler çalıyordu

Şehri kimler çalıyordu?

Oysa; biz onunla

Yüreğimizi koymuştuk ortaya...

Arkasından baktım

Elinde bir bavul

Cebinde ikimizin yüreği

Şifadan ayrılık, rahmetten yoksulluk

Şen olasın mapusluk!

Kaldır gözlerini yerden, dedi

Onüç yıl dediğin ne ki?

Bana mektup yaz

Bir menekşe resmi yap

Ve bir gül gönder anama

Kaldır gözlerini yerden, dedi

Onüçyıl dediğin ne ki?

Yürüdü Yusuf

Yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine

On üç yıl bekleyecektim

On üç yıl.. Kavuşmak için

Cebinde rehin götürdüğü gençliğime.