Dilara ATEŞ


DÜNDEN BUGÜNE ÇOCUKLUK

Hayata dair bir incelik ve naiflikten söz edildiği yerde; çocuğa ya da çocukluğa ilişkin bir ize, bir işarete mutlaka denk gelinir. Çocukluk, esas anlamıyla hemen tüm yetişkinlerin imrendiği ve geri dönerek yeniden yaşamayı arzu ettikleri bir süreçtir.


Bu durumun en temel sebebi ise; Eskiden yaşadığımız sokakların kocaman bir ev oluşuydu… 

İlk arkadaşlıklar sokakta kurulur ve paylaşma orada başlardı. 

Çocuklar, daha yürümeyi öğrenir öğrenmez kapı önlerini doldurur, duvarlara tutuna tutuna, toza toprağa bulana bulana ilk oyunlarını sokakta öğrenirlerdi.

Kısacası çocukluk sokakta, bağda-bahçede büyürdü. Kolay kolayda kimse hastalanmazdı. 

Şimdilerde bu sokakları görmek pekte mümkün değil. 

Günümüzün çocukları bilgisayarlar, sosyal ağlar, mobil telefonlardan örülü dijital bir çevrede büyüyorlar işin kötü tarafı ekranla tanışma yaşı, her geçen gün gittikçe düşmekte ve ekran karşısında geçirilen zaman da oldukça artmaktadır. 

Eskiden annelerin, “hadi eve gel artık” diye bağırdığı çocuklara şimdilerde anneleri, 

“yavrum bırak şu bilgisayarı da git biraz hava al” dediği bir topluma dönüştük.

Şimdilerde çocukların dizleri yara-bere olmuyor, köşe kapmaca, yerden yüksek, misket, beş taş gibi ismini daha sayamadığım birçok oyunu bilmiyorlar. Ayrı evlerde uzak diyarlarda hiç görmediği çocuklarla aynı kaderi yaşıyor, aynı bilgisayar oyununu oynuyor ama aynı sokaktaki diğer çocukları tanımıyorlar… Teknoloji ve gelişen nesil, beraberinde hareketsizliği de getirdi! 

Bütün bunlara bakıldığında eski dünyanın ihtiyaç ve kanaate dayanan bu büyülü dünyası kaybolmuş.